by phronesis
21 Şubat 2022 21:57
Bütün bunların ardında insanların görmezden geldiği gerçek bir unsur var, o da insanın sevgiye gereksinim duyan narin bir varlık olduğu ve saldırıya uğradığında kendisini savunmayı becerebilen bir varlık olmadığıdır; aksine büyük miktarda saldırganlık eğilimini de içgüdüsel yetileri arasında barındırdığıdır. Bunun sonucu olarak, insanın gözünde komşusu yalnızca olası bir yardımcı ve cinsel nesne değil, aynı zamanda saldırganlığını onun üzerinde tatmin edebileceği, işgücünü karşılığını vermeksizin sömürebileceği, rızası olmadan cinsel açıdan kullanabileceği, malını ele geçirebileceği, aşağılayabileceği, acı verebileceği, işkence edebileceği ve öldürebileceği birisidir. Homo homini lupus(İnsan insanın kurdudur). Yaşamın ve tarihin bütün deneyimlerinden sonra, kim bu söze karşı çıkacak cesareti gösterebilir ki? Bu korkunç saldırganlık, kural olarak bir kışkırtmayı bekler ya da kendini, hedefine aslında daha ılımlı ölçülerde erişilebilecek bir davanın hizmetine koşar. Koşullar elverişli olduğunda, kendisini normalde engelleyen karşıt zihinsel güçler ortadan kalktığında, saldırganlık birdenbire ortaya çıkar ve insanı, kendi türüne karşı acımasız vahşi bir canavar olarak ortaya çıkarır. Kavimler Göçünün, Hunların İstilasının, Cengiz Han ve Timurlenk'in önderliğindeki Moğol akımının, Kudüs'ün yobaz Haçlılar tarafından fethinin vahşetlerini, hatta yalnızca şu son dünya savaşının dehşetini anımsayacak olursanız-tüm bu şeyleri hatırlayacak olursanız bu görüşün karşısında alçak gönüllü bir şekilde başınızı eğmek zorunda kalırsınız.
Komşumuz ile ilişkimizi bozan ve uygarlığı bunca zahmete zorlayan şey, varlığını kendi içimizde hissedebileceğimiz, diğerlerinde de bulunduğunu haklı olarak varsaydığımız bu saldırganlık eğilimidir. İnsanların birbirlerine karşı bu birincil düşmanlığı yüzünden uygar toplum sürekli olarak çökme problemiyle tehdit edilmektedir. İş ortaklığının çıkarları insanları bir arada tutamaz, içgüdüsel tutkular akılcı çıkarlardan daha güçlüdür. Uygarlık, insanların saldırganlık içgüdülerine sınır koymak ve bunların dışavurumlarını karşıt ruhsal tepkiler kurma yoluyla kontrol etmek için büyük bir çaba sarf etmek zorundadır. İnsanları özdeşleşmelere ve amacı engellenmiş sevgi ilişkilerine teşvik etmesinin, cinsel yaşantının kısıtlanmasının, komşumuzu kendimiz gibi sevmemiz şeklindeki ideale yönelik emrin asıl amacı budur; bu emri gerçekten haklı çıkaran tek olgu, emrin insanın asıl doğasına en fazla zıt düşen şey olmasıdır. Tüm çabalarına karşın uygarlık bu yönde pek başarıya ulaşamamıştır. Suçlulara karşı şiddet kullanma hakkı tanıyarak, kendini zorbalığın en kaba tecavüzcülerine karşı korumayı ümit eder ama yasalar saldırganlığın daha dikkatli ve ince dışavurumları karşısında acizdir. Hepimiz, insanlara ilişkin gençliğimizdeki beklenitlerimizi yanılsama kabul edip terk etme noktasına gelir, yaşamımızın bu insanların kötü niyetleri yüzünden nasıl zorlaştığını ve acı verici bir hal aldığını görebiliriz. Ancak uygarlığı, insanların eylemlerinden çatışma ve yarışmayı dışlamak istedi diye onu suçlamak haksızlık olur. Bunlar şüphesiz vazgeçilmez şeylerdir. Fakat karşıtlık zorunlu olarak düşmanlık değildir, sadece yanlış kullanılır ve düşmanlık için bir fırsat yaratır.
- Sigmund Freud (Uygarlığın Huzursuzluğu)